26 SAATTE İSTANBUL'U GEZMEK
İçinde yaşayanların zor diye
tanımladığı, gezmeye gelenlerin bir o kadar doyamadığı şehir İstanbul… Yedi
tepe üzerinde kurulmuş, zengin tarihi, eşsiz boğaz manzarası, dar sokakları ile
içinde onlarca renk, onlarca ses barındıran İstanbul…
Kuşbakışı İstanbul |
Büyük planlar yapmadan küçük
fırsatları yakalayarak gezmeyi seviyorum ben İstanbul’u. Her seferinde yeni
yerleri keşfetmeyi ya da aynı yerleri farklı gözlerle tecrübelemeyi seviyorum.
İstanbul’da 26 saatte neler
yaptık, neleri sığdırdık? Hadi tutun elimi, sizi keşfetmeye doyamadığım bu
güzel şehrin tülden kanatlarında bir geziye çıkarayım.
Birinci Gün
İlk durağımız Ortaköy’e
vardığımızda, birkaç saat sağanak yağıştan sonra bulutlar dağılmaya başlamıştı.
Sular kabarmış, ilginç bir şekilde denizanaları kıyıya vurmuştu. Kediler, sıcak
ve kuru bir yer arayışında dolanırken etrafta; turistler, denize nazır tarihi
Ortaköy Camii’nin önünde fotoğraf çektirmeye koyulmuştu. Havanın açmasını
fırsat bilen satıcılar tezgahlarını açmış, el yapımı çeşitli obje ve eşyaları
çoktan müşterilerin beğenisine sunmuştu.
Ortaköy Camii |
Havada yağmurla karışık kumpir
kokusu vardı. Benim için bir Ortaköy klasiğidir: ne zaman buraya gelsem Esma
Sultan Yalısı’nın hemen dibinde yer alan belediyenin tesislerinde; harika
manzaraya karşı bir kumpir-çay molası veririm. Size de öneririm, kumpirin
mükemmelliği belki tartışılabilir ancak muazzam deniz manzarası her şeyi daha
güzel kılıyor sanırım. (Kumpir fiyatı 18 TL, Mart 2018)
Ortaköy’de yağmurla karışık deniz
havasını iyice soluduktan, dar sokaklarda dolaşıp birkaç alışveriş yaptıktan
sonra yıllardır görmek istediğim ancak yeni kısmet olan Sakıp Sabancı Müzesi’ne
doğru yola çıkıyoruz.
Sakıp Sabancı Müzesi –Atlı Köşk
Emirgan’da yer alan ve müzenin
ana binası olan köşk, 1925 yılında Mısır Hidiv ailesinden Prens Mehmed Ali
Hasan tarafından İtalyan mimar Edouard De Nari'ye yaptırılmış ve Hıdiv
ailesinin değişik mensupları tarafından uzun yıllar yazlık konut olarak
kullanılmış. 1951’de Hacı Ömer Sabancı tarafından Hidiv ailesinden satın alınan
köşk, aynı yıl satın alınarak önüne yerleştirilen Fransız heykeltıraş Louis
Doumas'ın 1864 yapımı at heykelinden ötürü "Atlı Köşk" olarak
anılmaya başlanmış. Atlı Köşk'ün arazisi içindeki ikinci at heykeli ise, 1204
yılında 4. Haçlı Seferi sırasında Haçlı kuvvetlerince yağmalanan İstanbul
Sultanahmet meydanından alınarak, Venedik San Marco kilisesi önüne
yerleştirilen 4 attan birisinin dökümü imiş.
Sakıp Sabancı Müzesi-Bahçe 1 |
Sakıp Sabancı, başta ünlü hattatların güzel yazı örnekleri
ve Kuran nüshaları olmak üzere sanatlı elyazma kitaplar koleksiyonu yapmaya
Sultan II. Mahmud’un (h. 1808-39) yazmış olduğu bir levhayı satın alarak
başlamış. Sakıp Sabancı Koleksiyonu 1980’lerde satın alınan özel
koleksiyonların da katkısıyla zenginleşmiş.
Sakıp Sabancı Müzesi-Bahçe 2 |
Koleksiyonun 1989’dan itibaren
yurtdışındaki önemli müzelerde sergilenip büyük ilgi görmesi, Sakıp Sabancı ve
ailesinin koleksiyonu geliştirme ve müze oluşturma düşüncesini güçlendirmiş.
Atlı Köşk, 1998’de müzeye dönüştürülmek üzere Sabancı Üniversitesi’nin
kullanımına tahsis edilmiş, 2002’de Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi
adıyla ziyarete açılmış.
Sakıp Sabancı Müzesi-Mobilya Koleksiyonu 1 |
Atlı Köşk’ün giriş katındaki üç
oda, Sabancı Ailesi'nin köşkte yaşadığı dönemde kullandığı mobilya ve 18-19.
yüzyıl dekoratif sanat eserleriyle döşenmiş halde.
Sakıp Sabancı Müzesi-Mobilya Koleksiyonu 2 |
Çok güzel antika eşyaların yer aldığı bu mobilya
koleksiyonunu ile Osmanlı kitap, hat ve tezhip sanatı örneklerinin yer aldığı hat
koleksiyonunu görüyorsunuz ziyaretiniz esnasında. Müzenin, zeminin altında yer alan 3 katında ise modern sanat eserlerinin sergilendiği bir galeri yer alıyor.
Sakıp Sabancı Müzesi - Hat Koleksiyonu 1 |
Atlı Köşk’ün inanılmaz güzellikte bir bahçesi var; bahçedeki ağaçların her biri özel bir tür olup etiketlenmiş durumda. Köşke ismini veren at heykellerini de bahçeyi gezerken görebilirsiniz.
Sakıp Sabancı Müzesi - Bahçeden İstanbul Manzarası-1 |
Köşk, konum itibariyle boğazın tamamına hakim durumda. İç mekan gezimiz bittikten
sonra bu güzel manzarayı büyülenmiş bir şekilde izledik uzun bir süre boyunca.
Sakıp Sabancı Müzesi-Bahçeden İstanbul Manzarası-2 |
Ezcümle, Sabancı ailesinin
ülkemize kazandırdığı bu müze çok önemli bir değer ve sadece müzeyi ziyaret
etmek için bile bir İstanbul gezisi planlanabilir. Detaylara; http://www.sakipsabancimuzesi.org/tr
adresinden ulaşabilirsiniz.
(Müzeye giriş ücretleri; tam – 30
TL; müzekart + ve indirimli 20 TL, Mart 2018)
Küçük bir not; Atlı Köşk, Emirgan
Sütiş’in hemen yanında. Emirgan Sütiş, özellikle güzel havalarda uzun haftasonu
kahvaltıları için tercih edilen bir mekan. Tatlıları da müthiş. Müze
ziyaretinizi burada vereceğiniz küçük bir mola ile taçlandırın.
Sultanahmet Meydanı
Günü dolu dolu geçirdikten sonra
konaklama için Sultanahmet Meydanı civarında yer alan otelimize doğru yola
çıkıyoruz. Lalinn Otel, bu çevrede yer alan diğer oteller gibi eski bir evin
restorasyonu ile oluşturulan butik otel konseptinde bir mekan. Ahşap döşemeleri
ve otantik dekorasyonu ile son derece sıcak bir atmosfere bürünen otel; Ayasofya
Müzesi, Sultanahmet Camii, Yerebatan Sarnıcı gibi tarihi noktalara yürüme
mesafesinde. Makul fiyatlarla konaklayabileceğiniz Lalinn Otel ile ilgili diğer
detaylara http://www.lalinn.com/
adresinden ulaşabilirsiniz.
Sultanahmet Sokakları |
Otele yerleştikten sonra akşam
yemeği için bu bölgenin alamet-i farikalarından biri olan Tarihi Sultanahmet
Köftecisi’ne gidiyoruz. Köfteler, bundan 5-6 yıl öncesinde yediğim kadar
lezzetli hala. (Bir porsiyon köfte -19 TL; köfte ekmek-12 TL, Mart 2018)
Tarihi Sultanahmet Köftecisi |
Sultanahmet’i asıl ikinci gün
gezeceğiz ancak gece inince bir başka güzel oluyor İstanbul. Birbirine
karşılıklı bakan Ayasofya Müzesi ile Sultanahmet Camii gecenin karanlığını
yırtarak ışıldıyor.
Sultanahmet Camii - Gece Görüntüsü |
O kadar ihtişamlı, o kadar güzel bir görüntüleri var ki
büyülenmiş şekilde izliyoruz usul usul. Akıllarımız, bu efsunlu görüntüyü
unutmamak üzere sımsıkı kucaklarken adımlarımız bizi otelimize doğru götürüyor.
Ayasofya - Gece Görüntüsü |
İkinci Gün
Güne güzel bir kahvaltıyla
başlamaktan daha müthiş bir şey var mı? Kahvaltı için Sultanahmet civarındaki
en güzel mekanlardan biri olarak gösterilen House of Medusa’yı seçiyoruz.
Mekan; Yerebatan Sarnıcı’nın hemen yakınında ve adını sarnıç içinde yer alan
Medusa heykellerinden alıyor.
Çeşitli otantik objelerle süslü
bahçesinde hava muhalefeti nedeniyle oturamadığımız mekanın içi aslına sadık
kalınarak restore edilmiş. Alçak tavanları, ahşap döşemesi, el boyaması tavan
figürleri ve duvarlardaki aile yadigarı siyah beyaz fotoğrafları ile çok sıcak
bir ortam.
House of Medusa |
Buraya kadar her şey güzel…
Ancak, fiyat/kalite dengesi çok iyi değil. Kahvaltılık çeşit az, ücretsiz çay 1
fincan ile sınırlı. (2 kişilik kahvaltı 70 TL, Mart 2018)
Yine de sadece kahvaltısını
deneyerek haksızlık etmek istemem, bir de ana yemek için de şans verilebilir
diye düşünüyorum.
Kahvaltıdan sonraki ilk hedefimiz
Ayasofya Müzesi. Bu arada; bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor.
Ayasofya Müzesi
Orijinal adı: “Hagia Sofia” olan
yapı, sanat ve mimarlık tarihi bakımından dünyanın en önde gelen anıtlardan
biri olup, dünyanın 8. harikası olarak gösteriliyor.
Ayasofya Müzesi-1 |
İmparator Justinianos tarafından
(527-565) dönemin iki önemli Mimarı olan Tralles'li (Aydın) Anthemios ile
Miletos'lu (Balat) İsidoros'a yaptırılmış. Yapımına 532 yılında başlanan bina 5
yıl 10 ay gibi kısa bir sürede tamamlanarak 537 yılında ibadete açılmış. Yapım
esnasında; 2 baş mimar, 100 mimar ve her bir mimar ile 100 işçinin çalıştığı
söyleniyor.
Ayasofya Müzesi-2 |
916 yıl kilise olan yapı, 1453
Yılında Fatih Sultan Mehmed tarafından İstanbul'un fethiyle camiye çevrilerek,
482 yıl cami olarak kullanılmış. Atatürk'ün emri ve Bakanlar Kurulu'nun Kararı
ile 1935 yılında Ayasofya müze olarak kapılarını ziyarete açmış.
Ayasofya Müzesi |
Dış mekanda; padişah türbeleri,
sübyan mektebi, şadırvan, muvakkithane, sebiller, minareler, payandalar, hazine
binası ve imarethane yer alırken iç mekanda; kubbe, mozaikler, hat levhaları,
çiniler, mermer küpler, dilek sütunu, mahfiller ve kapılar dikkat çekiyor.
Ayasofya - Dış Mekan |
Ziyaretimiz esnasında kısmen
tadilat geçiren yapı yine de tüm ihtişamı ile büyülüyor bizi. Ana mekânın
duvarlarında asılı olan büyük yuvarlak hat levhaları, Sultan Abdülmecid döneminde,
en ünlü hattatlarından Kadıasker Mustafa İzzet Efendi tarafından yazılmıştır.
7,5 m. Çapındaki, 8 adet yuvarlak hat levhanın üzerinde, Allah (c.c), Hz.
Muhammed (s.a.v), Dört Halife; Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali ile
Hz. Muhammed'in torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin isimleri yazılı. Mihrap duvarlarında ise Osmanlı
sultanlarına ait hat levhaları yer alıyor.
Ayasofya Müzesi - Hat Levhaları |
İmparator kapısı, iç narteks, apsis
üzerinde ve duvarlarda çeşitli mozaik levhalar yer alıyor. Dış narteks ana
giriş kapısının üzerinde ise Sultan Abdülmecit’in tuğrasının mozaiği yer
alıyor.
Mozaikler |
Mihrabın sağ tarafında yer alan çinilerde;
sağ Kâbe tasvirini ile Hz. Muhammed'in Türbesini gösteriliyor. Yan neflerde; Helenistik döneme
ait 2 adet yekpare mermerden yapılan küpler bulunuyor. 1250 litre sıvı alabilen
ve alt tarafında muslukları olan bu küplerden, cami döneminde, kandillerde ve
bayram namazlarında şerbet dağıtıldığı biliniyor. Yapıdaki en önemli Osmanlı
eklentilerinden biri de 1739 yılında Sultan 1.Mahmut tarafından yaptırılan
kütüphane. Kütüphanenin okuma bölümünde, sedef kakma tekniği ile süslü ahşaptan
rahleler ile Kur'an-ı Kerim'lerin içinde korunduğu iki adet sedef, fildişi
kaplamalı Kuran mahfazası bulunuyor.
Ayasofya Müzesi o kadar ihtişamlı
ve ince detaylara sahip ki buraya ne yazarsam yazayım birşeyler eksik kalacak.
O sebeple siz gelin; müzeyi ziyaret etmeden önce http://ayasofyamuzesi.gov.tr/
adresindeki bilgileri inceleyin.
Sultanahmet Camii
14 yaşında iken Osmanlı tahtına
geçen ve İstanbul’da o zamana kadar görülmemiş güzellikte bir mabet yükseltmeyi
aklına koyan Sultan 1. Ahmet tarafından 1609-1616 yılları arasında Mimar
Sedefkar Mehmet Ağa’ya yaptırılan Sultanahmet Camii, özellikle mavi ve yeşil
renkli cinileri ile ünlü. Yapımında yaklaşık yaklaşık 22.000 adet İznik Çinisi
kullanılan camii bu sebeple, Avrupalılar tarafından Blue Mosque – Mavi Cami
olarak da biliyor. Bu çinilerin rahatça görülebilmesi için 260 adet pencere
yaptırılan camii, bir kısmı günümüze ulaşan medrese, hünkar kasrı, imarethane,
okul, arasta, hamam, çeşme, türbe gibi çeşitli yapıları da içermekteymiş.
Sultanahmet Camii |
1609 yılında başlayan cami
inşaatında, Sultan 1. Ahmet, Şeyhülislam ve dönemin vezirlerinin de çalıştığı, Sultan
1. Ahmet’in kullandığı kazmanın sapının kadifeden olduğu biliniyor. Sultanahmet
Camii, aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu’nun 6 minareli ilk ve tek camisi.
Camiinin içini, 15 Mayıs 2018 tarihine kadar tadilat sebebiyle
kapalı olduğu için göremedik ancak etkileyici dış mekanı ile büyülendiğimiz
Sultanahmet Camii’yi “mutlaka görülecek yerler” listemize alırken bunun için
baharda yeni bir gezi düzenlemenin hayallerini şimdiden kurmaya başladık.
Sultanahmet’te Gezebileceğiniz Diğer Noktalar
Yerebatan Sarnıcı
Şehrin su ihtiyacını karşılamak
amacıyla 532 yılında yapılan sarnıçta 10 milyon metreküp su depolanabiliyormuş.
Bugün, müze olarak kullanılan sarnıç aynı zamanda konser vb. çeşitli
etkinliklere de ev sahipliği yapıyor.
İçindeki su geçici bir süre için
boşaltılan Yerebatan Sarnıcı’nın ziyaretini, büyüsünü tam yaşayabilmek adına
başka bir geziye bırakıyoruz.
Sütunlar
Sultanahmet meydanında gezerken 3
büyük sütunu da görme şansınız var. Bunlar; Dikilitaş, Yılanlı Sütun – Obelisk
ve Örme Sütun
Diğer
Ayasofya Müzesi’nden Sultanahmet
Camii’ye doğru yürürken sağda yer alan Hürrem Sultan Hamamı, bugün Osmanlı
Hamam Kültürü’nü yakından tanıyacağınız şekilde hizmet veriyor. Binanın önünde
yer alan Haseki Sultan Çeşmesi’ni de görmeyi unutmayın.
Hürrem Sultan Hamamı |
Bu bölgenin alamet-i
farikalarından bir tanesi de Kapalıçarşı. Osmanlı kültürüne ait birçok obje ve
eşyayı satın alabileceğiniz Kapalıçarşı’ya gitmek için Sultanahmet meydanından
tramvaya binerek Beyazıt durağında inebilirsiniz. Çarşının Pazar günleri kapalı
olduğunu da hatırlatayım.
Galata Kulesi
Kapalıçarşı’ya gidip Pazar günü
olduğu için kapalı olduğunu öğrendiğimizde kalan vaktimizi değerlendirmek için
Galata Kulesi’ne gitmeye karar verdik. Beyazıt’tan bindiğimiz tramvaydan
Karaköy durağında indik. Tramvaydan indikten sonra yokuş yukarı az bir yürüyüş
yolu sizi kuleye çıkaracak. Kulenin tam karşısında; Güney Kaledibi Restoran yer
alıyor. Internetteki puanları bir hayli yüksek olan restoranda fiyatlar biraz
yüksek. Galata Kulesi’nin içinde de bir restoran yer alıyor ancak saat 19:00’dan
sonra hizmet veriyor. Kuledeki restoran belediye tarafından işletildiği için
fiyatlar çok daha makul ancak biz ziyaretimizi yemek servisinin yapıldığı saate
denk getiremediğimiz için kafeteryada sadece kahve molası verebildik.
Galata Kulesi-1 |
Bizans İmparatoru Anastasius
Oilosuz tarafından 528 yılında fener kulesi olarak ahşaptan inşa ettirilen
Galata Kulesi İstanbul’daki birçok ahşap yapı gibi büyük yangınlardan nasibini
almış. 1348 yılında Cenevizliler tarafından Christea Turris (İsa Kulesi) adıyla
yığma taştan yeniden yaptırılmış. 1453’te Osmanlı hakimiyetine geçinceye kadar
sadece savunma amaçlı kullanılan kale sonraki yıllarda şehre hakim konumu
sebebiyle yangın gözetleme ve ihbar amacıyla da kullanılmış. Birçok defa bakım
ve onarımdan geçen Galata Kulesi, bugünkü halini II. Mahmut zamanında almış.
Galata Kulesi ve İstanbul sokakları |
Galata Kulesi’ne girebilmek için
yarım saat kadar sırada beklemek durumunda kaldık. Kulenin 9 uncu katında bir
seyir balkonu var. İlk 7 katı asansörle, kalan 2 katı yürüyerek çıkıyorsunuz.
Harika bir manzarası var. Deniz üzerinde, bir gelin gibi süzülen Galata
Köprüsü, karşıda Ayasofya ve Sultanahmet camii, İstanbul’un benzersiz silueti…
Hepsi ayaklarınızın altında. Tek sıkıntı, ziyaretçilerin fotoğraf çekimi için
belli bölgeleri uzun süre işgal etmeleri. Balkonda atacağınız bir tam tur ile
İstanbul’u 360 derecelik bir açı ile görme imkanınız var. (Kuleye giriş 10 TL,
Mart 2018)
Bir de Evliya Çelebi’nin
anlatılarına göre Leonardo Da Vinci’den etkilenen Hezârfen Ahmed Çelebi 1632
yılında kendi yaptığı kanatlarla Galata Kulesi'nden kendini boşluğa bırakarak Üsküdar'a
inmiş. (İlginizi çekiyorsa; başrolünde Ege Aydan’ın yer aldığı İstanbul
Kanatlarımın Altında filmini izlemelisiniz.)
Kuleden İstanbul manzarası |
İkinci kez gittiğim Galata Kulesi
soğuk ve yağmurlu havaya rağmen beklentilerimiz ziyadesiyle karşıladı. Siz de
yolunuzu bir şekilde buraya düşürerek harika İstanbul manzarasının tadını
çıkarın.
Kule ziyaretinden sonra; çevrede
yer alan dar sokakları gezerseniz kuleyi fotoğraflayabileceğiniz harika açılar
yakalayabilir ve küçük butik dükkanlardan sevimli hediyelik eşyalar
alabilirsiniz.
Mart ayının ilk haftasında
yaptığımız bu küçük İstanbul seyahati, soğuğa ve yağmura rağmen çok güzeldi. çantamıza
attığımız güzel anılar ile Ankara’ya dönmek üzere yola koyulduk akşam
saatlerinde.
Yorumlar
Yorum Gönder