BURGAZADA – HEYBELİADA
Aslında bu ada gezisini 2016 yılının Ekim ayında gerçekleştirdik. Seyahat sonrası hemen yazdım ancak bloğa ekleme fırsatı bulamamıştım. Kısmet bugüne imiş :)
Burgazada
Dan Brown’un Cehennem adlı
kitabını okuduktan ve filmini izledikten sonra Sultan Ahmet Müzesi ve Yerebatan
Sarnıcı’nı görmekti aslında niyetim ancak konaklayacak yer arayışlarım bir anda
Burgazada Öğretmenevi’nde sonlanınca; bu güzel sonbahar mevsiminde kendimizi
Burgazada’nın güzellikleri ile başbaşa bulduk.
Burgazadaya Yaklaşırken |
Mavi Marmara ile Bostancı
İskelesinden 15.30 sularında ayrıldık. Ankara’da yaşayan deniz sevdalıları
olarak havadaki şiddetli rüzgara aldırmadan vapurun üst katındaki yerimizi
aldık. Martı sesleri ve deniz kokusu, havada asılı hafif bir hüzün bulutuna
rağmen bir anda çepeçevre sararak içine aldı bizi. Denizle geçirdiğim her anı
sevdiğim için dakikaları saymadım. O yüzden tam kaç dakika sürdü bilemiyorum
yolculuk. Siz deyin 15, ben diyeyim 20. İlk durakta Kınalıada yolcularını
bıraktık. İkinci durakta kendimizi Burgazada’nın iskelesine attık.
Ada Sokakları |
Neler Yapılır?
Burgazada Sokakları
Adayı ilk görüşüm… Ama ilk
bakışta kavrayıp içine alıveriyor beni ada sokakları… Sonbaharın binbir tonu
ile bezenmiş her taraf. Yerlerde ağaç yaprakları… Muhteşem ada evleri
masallardan fırlamış misali…
Biraz ileride bir cami, az ötede manastır, tam şu
köşede bir kilise derken müthiş bir kültür zenginliği… Etraftan Türkçe ve Rumca
sözcükler yükseliyor. Mekan isimleri de böyle… Bir tarafta Ergün Pastanesi,
diğer tarafta Anjelik Fırını… Bu çeşitliliği adanın kedilerinde de görmek
mümkün; simsiyahı, 3 renklisi, alacası, gözleri turkuaz renklisi…
Adanın Kedileri |
Sait Faik Abasıyanık Müzesi
Vapurdan iner inmez; Türk
öykücülüğünde önemli bir isim olan Sait Faik Abasıyanık’ın bir heykeli
karşılıyor sizi. Zaten, Burgazada Sait Faik’in adası diye biliniyor. Görmeyi
çok istememe rağmen; resmi tatil olması nedeniyle kapalıydı Sait Faik
Abasıyanık Müzesi. Bembeyaz, görkemli bir bina… Giriş kapısının dışındaki karoların
üzerinde; “dünyayı güzellik kurtaracak,
bir insanı sevmekle başlayacak herşey” yazıyor…
Sait Faik Abasıyanık |
Kalpazankaya
İskeleden sola doğru sapınca
yaklaşık 20 dakikalık bir yürüyüş sonunda ünlü Kalpazankaya’ya
varıyorsunuz. Kalpazan Kaya’yı
görebilmek için Kalpazankaya Restoranın içinden sahile inmeniz gerekiyor.
Eskiden burada sahte para basıldığı rivayeti var. Şimdilerde, İstanbul’dan özel
teknelerle restorana gelip sabaha kadar eğleniyormuş insanlar. Restoranın ünü
çok iyi değil maalesef. Internet araştırmalarımız sırasında personelin
tavırları ile ilgili olumsuz bir dizi yoruma rastladık.
Kalpazankaya |
Burgazada’da Yemek
İskele boyunca dizilmiş birçok
restoran var: Barba Yani, Ada Keyf, Fincan Kafe, Antigoni Restoran adanın en
bilinen restoranları… Akşam yemeği yiyeceğimiz yeri tespit etmek için
restoranların önünden hızlıca geçtikten sonra adanın arka sokaklarına daldık.
Aslında Antigoni’ye gitmekti
niyetimiz. Antigoni, Burgazada’nın eski adıymış bu arada. Ama tadilat olduğu
için Barba Yani çalışanlarının ısrarlı davetine dayanamayıp kendimizi burada
bulduk. Fiyatlar emsallerine göre makul, yemekler lezzetliydi. Palamut ızgara,
salata, köpoğlu (yoğurtlu patlıcan) ve kalamar tavaya 90 TL ödedik. Özellikle
kalamar tava oldukça hafif ve damakta hoş tat bırakan cinstendi.
Fincan Kafe’yi yine
çalışanlarının tavırları ile ilgili okuduğumuz yorumlar nedeniyle tercih
etmedik ancak buranın Vedat Milor’un favorisi olduğunu belirtmeden geçmek
istemiyorum.
Ergün Pastanesi |
Mutlaka gidin diye önereceğim
yerlerden biri de Ergün Pastanesi. Burası eski zamanların şirin pastanelerinden
beri. İki kez gittik. İlkinde Meşhur çilekli milföy pastasından; ikinci
gidişimizde ibiza adlı (bitter çikolatalı sarma) pastası ile patlıcanlı ev tipi
poğaçalarından denedik. Hepsi de güzeldi ancak benim favorim patlıcanlı
poğaçalar oldu…
Heybeliada
Heybeliada ziyaretimiz plansızdı.
Ergün pastanesinde oturup Bostancı vapurunun saatini beklerken acaba bir de
Heybeliadayı ziyaret edip panoramik de olsa bir tur mu atsak sorusu geldi
aklımıza. İyi ki de gelmiş.
Yaklaşık 1,5 saat kaldık
Heybeliada’da. Burası Büyükada’dan sonra ikinci büyük ada… Bana Büyükadayı
çağrıştırdı aslında. Yaklaşık 20 dakikalık bir yürüyüş ve dik yokuşları
tırmanış sonrası Ruhban Okuluna vardık. Adada görebildiğimiz tek lokasyon
olmasına rağmen o yorucu yürüyüşe fazlasıyla değdiğini söyleyebilirim. Muhteşem
bir bahçesi var. Alt kattaki sınıfları da görebiliyorsunuz.
Buradan dönüşte maalesef sadece
bir yemek yiyecek kadar vaktimiz kaldı. Erguvan Ev Yemekleri küçük, salaş bir
mekan. Ancak yemekleri çok lezzetli, fiyatlar makul ve servis çok hızlı idi. Ev
yemekleri sevenlere önerilir.
Ruhban Okulu |
Bir de adanın meyveli turtaları
meşhurmuş. Değişik bir lezzet. En azından en küçüklerinden bir tane alıp
deneyebilirsiniz.
Yorumlar
Yorum Gönder